12 Haziran 2014 Perşembe

İSTANBUL’DA BU YAZ DENEMEK İSTEDİĞİMİZ YENİ LOKANTALAR


Yaz mevsimi en sevdiğim mevsimdir! Hele İstanbul'da yaz ayları inanılmaz keyif veriyor bana... Okullar kapanır kapanmaz herkes yazlıklarına veya tatil mekanlarına çekiliyor, şehir nüfusu ciddi anlamda azalıyor, sanki hayat bir lokma yavaşlamış oluyor. Herkes yazın tadını çıkartmak için iş çıkışı bile olsa açık mekanlara hatta tercihen boğaz kenarına gidiyor. Adeta güneşin ışığından enerji dolmuş gibiler.

Benim niyetim, bu yaz başında yeni açılan mekanları denemek ve aralarından favorilerimi seçip onların müdavimi olmak. Tabi ki arada eskiden beri gittiğim yerlere de uğrarım... Aşağıdaki deneyeceğim mekanlarda belki sizlerle de karşılaşırız! Şimdiden keyifli yazlar dilerim hepinize!

Colonie : Gümüşsuyu’ndaki şık restoran Topaz’ın sahiplerinden, daha hafif bir café/ bistro/ bar tadında, yeni mekan Colonie son biri iki hafta içinde bu sıralar gelişmekte olan Karaköy’de açıldı. Şık ve sade dekoru, güzel dünya lezzetlerinin yer aldığı menüsü ve özellikle tavsiye edilen kokteylleri sebebiyle en kısa zamanda deneyeceğimiz “yeni”lerden biri Colonie. Hafta sonları da DJ eşliğinde müzik dinlemek mümkün.

Kemankeş Caddesi No: 87/A, Gümüşsuyu; (212) 243 2103 



Cantinery
Cantinery : Bebek’teki Lucca’nın sahibi Cem Mirap ve ekibinin Zorlu Center’da yeni açtığı bu mekan dünya lezzetlerinin modernleştirilmiş halinden esinlenen menüsü, günlük lokal ve taze malzemelerden hazırlanan yemekleriyle kesinlikle merakımızı uyandırıyor (Ben daha denemesem de Bilmiş Kadınlar Kulübü üyelerinden müdavimi olanlar var!). Kokteylleri özellikle tavsiye ediliyor. Hatta Flamingo restoranda ahbabımız olan barmen Tamer’in de ayrılıp Cantinery’de barmenlik yaptığını öğrenince Cantinery’e gitmeye daha da bir heveslendik!

Zorlu Center Bulvar Katı; (212) 353 6365



Le Petite Maison
La Petite Maison : Fransa’nın Cote d’Azur sahillerinin mutfağına, lezzetlerine katılan bir yaratıcılıkla hazırlanan menüsü ve çok geniş bir şarap listesiyle dikkat çeken bu restoran; Nice, Londra, Dubai ve Beyrut’tan sonra İstanbul Nişantaşı’nda şube açtı. Resimlerden gördüğüm kadarıyla şık ama samimi ortamı Londra’da gittiğim şubesini andırıyor; yemeklerin de Londra’daki kadar lezzetli olmasını umuyorum.

Maçka Palas, Maçka Caddesi, No 33/B; (212) 232 0232



Hamdi Pera
Hamdi Pera : Radisson Blu Pera Oteli’nin Haliç ve eski İstanbul’a bakan terasında yeni açılan Hamdi Restoran’ın manzarası da yemekleri (özellikle et yemekleri) kadar güzelmiş. Eminönü’ndeki ilk restoranda yediğimiz tutarlı leziz yemekleri yeni mekanda da bulabileceğimizi umuyorum.  Eskileri her daim tercih edenlere, Eminönü’ndeki Hamdi restoranın hala açık olduğunu bildireyim…

Radisson Blu Pera Oteli, Evliya Çelebi Mahallesi, Refik Saydam Caddesi, No: 19; (212) 377 2500 

La Boom
La Boom Teras : Emirgan’da sahilindeki bina sırasının sonlarına doğru açılan La Boom, geçen hafta terasını da açmış. Anladığım kadarıyla dünya mutfağından uyarlanmış yemeklerinden ziyade, La Boom’un parti havası daha çok ilgi çekiyor. La Boom’un terasında eşsiz Boğaz manzarasında güneşi batırma veya kahvaltı yapma fikri hoşumuza gitti!

Sakıp Sabancı Caddesi, No: 14A, Emirgan; (212) 277 8807

Hepinize şimdiden güzel bir yaz ve iyi eğlenceler dilerim!

Sevgiler,

Mor

10 Haziran 2014 Salı

Pozitif Düşüncenin Yaşam Üzerindeki Gücü


Uzun zamandır üzerinde çalıştığım ve iki kere tökezlediğim bir proje var. İlk tökezleme çok canımı yakmamıştı. Çünkü projemi gerçekleştirmek için yeteri kadar hazır olmadığımı  biliyordum ama yine de kendimi ve şansımı denemek istemiştim. Olmadı. İkinci sefer için elimden geleni yaptım, ilk seferden eksik kalan noktalarımı tamamladım, gecemi gündüzüme kattım, eve kapandım, arkadaş ve aile ilişkilerimi en aza indirdim (bunları yazarken yaptığım yanlışları şimdi daha net görüyorum), tüm enerji ve konsantrasyonumu önümdeki işe verdim. Proje teslim gününün kusursuz geçmesi için bir önceki akşam kendime telkinler yaptım, heyecanımı yatıştırdım ve bu sefer tamam oldu bu iş diyerek günüme başladım. Gün sonunda, bu sefer projemi başarıyla bitirdiğime emindim ve sonuçları bile beklemeden ikinci aşama için hazırlanmaya başladım.

Ve o yıkıcı  ‘üzgünüz’ haberini aldığımda sanki bir yakınımı kaybetmişçesine günlerce ağlamam projenin gerçekleşmemesinden çok yaşadığım hayal kırıklığı ve emeklerimin boşa gitmesinden dolayı duyduğum utanç karışık kişisel başarısızlık duygusunun sonucuydu. Günlerce kendime gelemedim. Kendimi ayağa kaldırıp tekrar çalışmalarıma başlamam epey vakit aldı. 

Her yiğidin yoğurt yiyişi farklıdır. Ben evde çalışamayanlardanım. İş ve ev ortamının benim için ayrı olması olmazsa olmazlardan. Bu sebepten tüm çalışmalarımı ev dışında kütüphane veya belirli kafelerde yapıyorum. Bu amaçla gittiğim kafelerden birinde çalışan bir bayan (kısaca A diyeceğim), beni 1,5 senedir izliyormuş. Yaklaşık bir ay önce ‘seni biraz stresli görüyorum. Çalışmaların nasıl gidiyor?’ diye sordu. Yukarıda size özetlediğim durumu ona da kısaca anlattım. O da kendisinin sadece garsonluk yapmadığını, aynı zamanda spor psikolojisi ve kişiye özel spor desteği verdiğini ve bana yardımcı olabileceğini söyleyip kartını verdi. Teşekkür ettim  ve aramadım.

İkinci kez başka bir kafede karşılaştık. Bu sefer, o da müşteri olarak gelmişti. Beni yine çalışırken gördü, neden aramadın diye de sordu. Kem küm deyip kartını kaybettiğimi söyledim. Tekrar verdi, ara dedi ve tabiki yine aramadım. Üçüncü kez karşılaşınca, benim telefon numaramı direkt telefonuna kaydedip ‘yarın aramazsan ben seni arayacağım’ dedi. İki saat bu hanımla konuşup vakit kaybedeceğime projem üstünde çalışabilirim diye düşünürken, ertesi sabah yaptığım ilk iş mesaj atarak buluşma saati vermem oldu.

Aynı günün akşamüstü saatlerinde, A ile bir kafede buluştuk ve konuşmaya başladık. Ben anlattıkça bu buluşmanın ve  yaşamakta olduğum deneyimin tesadüf değil evren tarafından planlanmış bir karşılaşma olduğuna inanmaya başladım. Zira havada garip büyülü bir etki vardı. A öncelikle beni konuşturup projem ve sonundaki hüsranım ile ilgili hislerimi anlattırdı ve kullandığım kelimeleri tek tek not aldı. Konuşmam bitince ‘Benle konuşurken kullandığın tüm kelimeler ve kendini ifade biçimin hep negatif. Duygularını ifade ederken hangi kelimeleri kullanırsan o kelimeler yaşamını yönlendirir. Hislerini anlatmak için kullandığın kelimeleri özenle seçmelisin çünkü kullandığın her kelime senin evrene yolladığın mesaj olarak sana dönecektir. Eğer pozitif kelime kullanırsan pozitif sonuç, negatif kelime kullanırsan negatif sonuç elde edersin. Kendini ve yaşadığın deneyimi küçük görme. Güne, o gün neyi başarmak istiyorsan şimdiki zamanı kullanarak isteğini kendin duyacak şekilde yüksek sesle kendi kendine tekrarla. Hayatından –ceğim, -cağım eklerini ve 'zor' kelimesini çıkar; yerine yapıyorum, bitiriyorum, başarıyorum kelimelerini kullan, gelecek zamanda değil şimdiki zamanda yaşamayı öğren. Hayatımızdaki seçimleri biz yapıyoruz, seçimlerini yap pişman olma, unutma bu hayatta öncelik sensin. Önce kendini mutlu edeceksin, sonra başkalarını. Senin odaklanman biraz şaşmış, dağınıksın, kendini toparla, önceliklerini belirle.’ dedi. 

Bir anda kendimi  Ferrari’sini Satan Bilge’deki Julian Mantle veya Paulo Coelho’nun kitaplarının kahramanları gibi hissettim. Bir kaç dakika bir şey diyemedim. ‘Kültürel olarak ve yetişme tarzın sonucu ağzından çok fazla “kader, kısmet, inşallah” sözcükleri çıkıyor, bunları kelime haznenden çıkarıp, yerine daha yapıcı kelimeler koymalısın. Önce sen insan olarak kendine ve başaracaklarına inanacaksın, her şeyi Allah veya başkalarına havale edersen o zaman sen neyi gerçekleştireceksin?’ diye sordu. Sonra 'Bazen amaca ulaşmak için çok düşmen gerekebilir ama gerçekten istersen ve buna inanırsan yapamayacağın hiç bir şey yok. Sen kendine güvenini kaybetmişsin ve yaptıklarına değil yapamadıklarına odaklanmışsın. Bu zamana kadar elde ettiğin tüm başarıları unutmuşsun. Önce kendine güven ve kendini tanı. Hayattaki beklentilerini tanımla ve azimle onlara doğru (yürüme) koş' diye devam etti. Bu konuşmalar araya giren başka konuşmaların da eklenmesiyle beraber yaklaşık 6 saat sürdü! 

Gece 11.30 civarı kafeyi kapatmak isteyen garson artık lütfen kalkar mısınız dediğinde büyülü rüyadan uyandım. A, aynı zamanda insanların aora’larını görebildiğini, 12 yaşından beri 6. hissinin çok güçlü olduğunu ve bu gücünü kullanmayı ve kontrol etmeyi öğrendiğini ve benle de bu yüzden konuşmak istediğini söyleyince gerçekten bu akşamın evren tarafından planladığına emin oldum.

Utana sıkıla borcumu sordum, benden para istemediğini söyleyince de ısrar ettim çünkü nede olsa bir Cumartesi akşamı altı saatini bana vermişti. A da ısrarla benden para almadı,  sadece dediklerini uygulamamı ve projem tamamladığında haber vermemi istedi. Kendimi toparlayıncaya dek Abraham Hicks ve Anthony Robbins’in başarı, mutluluk, kişisel gelişim ile ilgili anektodlarını  dinlememi ve günde yarım saat de olsa spor yapmamı ve ondan sonra çalışmalarıma başlamamı da tembih etti. ‘Sen bu projeyi gerçekleştirebilecek güçtesin’ dedi ve gitti. 

Son 3 haftadır çalışmalarıma iç rahatlığı ve kendime olan güvenimi sarsmadan devam ediyor ve A’nın tembih ettiklerini de elimden geldiğince uygulamaya çalışıyorum. Eskiden projemi zorunluluk olarak görüyordum şimdi severek yapmaya başladım. Spor konusunda biraz sıkıntılıyım ama evde her gün 10-15 dakika da olsa Yoga-Pilates karışımı hareketler yapmaya özen gösteriyorum. Biraz meditasyona da sardım bugünlerde. Yoğunlaşmada ve odaklanmada faydası oluyor. A da ara ara beğendiği yazı ve videoları yollayıp durumumu kontrol ediyor, beni yüreklendiriyor. Aslında A'nın öneri ve tavsiyeleri hepimizin çeşitli vesilerle bildiği ama çoğu zaman hayatın kaosu içinde unuttuğumuz, göz ardı ettiğimiz veya göz ardı etmeyi seçtiğimiz hususlar. Arada birinin hatırlatıp, insanı sarsması çok iyi geliyor. Umarım herkes benim kadar şanslıdır!

Sevgiler,

Yeşil

5 Haziran 2014 Perşembe

YENİ MODA: BEKARLIĞA VEDA SEYAHATLERİ



Son zamanlarda hayli dikkatimi çeken ve sıkça gözlemlediğim, bekarlığa veda partisi modası sanırım beni rahatsız ediyor.

Bekarlığa veda partileri aslında benim kanaatimce evli erkeklere bekar arkadaşlarını bahane ederek, eski sorumsuz zamanlarını hatırlamak amaçlı, evlilik, çocuk, iş ve ev geçindirme stresinden kaçış yöntemi haline dönüşüyor; ve sanki evli erkeklere bekar erkeklerden daha çok heyecan veriyor. Belki de birinin bekarlığa vedası diğerlerinin bekarlığa merhabasına dönüşüyor.

Bu konu beni biraz üzünce bir profesyonele danıştım. Danıştığım psikiyatristin görüşü şu şekildeydi; erkekler eğer eski lise veya üniversite veya gençlik arkadaşları ile tekrar görüşüyor ve ‘chat’leşiyor ise, eski sorumsuz zamanlarını özlüyor ve mutsuz demektir. Sonra psikiyatrist bana benim gençlik (lise) arkadaşlarımla görüşüp görüşmediğimi sordu. Ben de biraz konuyu farklı bir açıdan incelemeye başladım: benim görüştüğüm arkadaşlarımın hepsi belli yaşta, iş sahibi ve anne olan hanımlar. Hepsi, aklı başında ve sorumluluk sahibi insanlar. Resme o şekilde bakılınca, acaba geçen seneler kadınları daha çok olgunlaştırırken  erkeklere daha mı ağır geliyor diye düşünmeye başladım.

Ben her zaman kendi hayatımda eşitlikten yanayım; kadınlar erkeklerin yaptıklarını yapamaz, yapmamalı diye asla düşünmem.

Kız arkadaş gruplarım, bildiğiniz Bilmiş Kadınlar Kulübü üyeleri de dahil, her sene Roma, Paris gibi Avrupa’nın popüler bir şehrine seyahat organize ediyor ve ben de o keyifli gezilere mutlaka katılıyorum. Süslenip, güzel giyinip, popüler mekanlarda yemeklere gidiyoruz. Girdiğimiz mekanlar adeta bizlerle şenleniyor. Gezip tozarken etrafımızda gördüğümüz güzel insanlar bizleri mutlu ediyor. Ama her zaman bir asalet içinde oluyoruz. Kısacası, bizim seyahatlerimiz her zaman oldukça seviyeli, hiç ama hiç cıvımıyor. Çocuklarımızdan, dadılarımızdan, kocalarımızdan, ailelerimizden konuşuruz. Iş ve moda ile ilgili konular dahil bizde konular limitsiz ve muhabbetlerimiz saatlerce akar gider. Zaten hukuk ve psikoloji eğitimi olan hanımlardan oluşan bir gruptan aksi de beklenmez.

Eşlerimiz ise, erkek erkeğe gezileri için bu aralar Las Vegas, Amsterdam ve son zamanlarda Berlin’i tercih ediyorlar. Seyahatleri daha havaalanından güzel kızlar tarafından karşılanmalar ile başlayıp, otel odalarında striptiz gösterileri, kumar dahil bizlerden farklı bir eğlence tarzı olan ayrı gruplarla geziyorlar.


Peki acaba erkekler (kocalarımız) erkek erkeğe bu seyahatlere gittiklerinde, veya bekarlığa veda partileri niyetiyle seyahat ettiklerinde, neler yapıyorlar? “The Hangover” (“Felekten Bir Gece”) adında ki filme mi dönüşüyor ortam? Saydığım erkek gezileri için moda şehirler zaten bi anlamda tehlikeli sayılmaz mı?

Erkekler de bizim gibi işlerinden, eşlerinden, dadılarından veya ailelerinden, modadan veya politikadan mı konuşuyorlar? Belki futboldan veya diğer sporlardan konuşuyor olabilirler, belki bizim gibi etrafta gördükleri güzel insanlardan söz ediyor olabilirler. Ama asıl soru, konuları bizimkiler kadar masum mu veya acaba erkeklik içgüdülerine bürünüp, birbirlerini de coşturup, hatta belki rekabete girip çapkınlık yarışına mı dönüşüyor ortalık?

Çok merak ediyorum ve hatta biraz da korkuyorum ve üzülüyorum, ne yalan. Acaba erkekler beraberlerken korktuğum ortamlar oluşuyorsa, etraflarına, eşlerine, çocuklarına, ailelerine verebilecekleri zararın, üzüntülerin farkındalar mı? Ya da kaç evli erkek bu farkındalıkla öyle bir ortamda “uygun” yani etrafı üzmeyecek bir şekilde davranabilecek güce sahip?  Benim kocam bu güçlü erkeklerden biri mi? Veya ben fazla mı detaylı düşünüyorum acaba? Kişiliğim fazla mı risk hesaplarına bağlı ve kendi hayatıma uyguladığım davranış şekillerini başkalarından ve hatta eşimden beklemem yanlış mı? 

Kaç kadın sizce bu seyahatleri ‘masum bir gezi‘ diye düşünüyor veya düşünebiliyor? Veya bu durumda evde çocuklarıyla bırakılan hanımlar ‘aman canım, bu hafta sonu evde çocuk bakıp, kafamı dinleyim mi’ diyorlar acaba?

Ben hem korktum, hem oralı olmadım. Durumla barışmak üzere eşimin arkadaşlarıyla baş başa gittiği farklı seyahatlerde kendi ruh sağlığım için farklı taktikleri denedim. Düşündüm de, düşünmedim de. Evde oturup kafa da yorduğum seyahatleri oldu eşimin; ama bir de çocuklar ile scooter’a binip parkta gezdiğim, akşamında da çocukları yatırıp arkadaşlarımla yeni mekanlar keşfettiğim ve eğlendiğim seyahatleri de oldu. Ama çıkıp kendi arkadaşlarımla eğlendiğim gecelerde bile,  sonunda eve geldim ve bebeğimin akşam 12 deki sütünü verip balkabağına dönüşme misali gene sorumlu anne modeline hızlıca geri döndüm.

Daha evvel de söylediğim gibi cinsiyet ayırımına gerçekten karşıyım. Evliliklerde her iki tarafın da belli istekleri, veya zamanla kafa dağıtmak için arkadaşlarıyla kısa seyahatler yapma arzusu olduğu dönemler olabilir. Ama yetişkin ve sorumluluk sahibi insanlar olarak, kafa dağıtırken veya kısa bir mola da olsa arada sırada bazı şeylerden kaçarken geride bırakılanları da unutmamalı ve hatta düşünmeli.

Sevgiler,


Dore

2 Haziran 2014 Pazartesi

Şeker Gibi Çantalar!

Anneler gününde nazik eşim bana Furla’nın 2014 Yaz Koleksiyonundan sapsarı tam mevsimlik ve şirin mi şirin bir çanta hediye etti! İki gün sonra arkadaşımla öğlen yemeğine gittiğimde annesine, kayınvalidesine ve kız kardeşine Anneler Günü hediyesi olarak Furla’nın 2014 Yaz Koleksiyonundan çantalar hediye ettiğini söyledi; hatta dayanamayıp kendine de bir çanta aldığını anlattı.



Ben de merak ettim, Furla’nın İstanbul’daki dükkanlarından birine gittim ve gördüğüm çantalara bayıldım! Maviler, turuncular, sarılar, pembeler, kırmızılar gökkuşağı gibi dükkanı süslüyordu. Daha klasik taba, beyaz ve siyah gibi güzel çantalar da mevcut; ama parlak renkli çantalar o kadar yaz aylarını çağrıştırıyor, o kadar şeker gibi tatlı ki, insan almadan edemiyor.



Hediye gelen sarı çantama arkadaş olarak ben 3’lü matruşka gibi iç içe girebilen veya tercihe bağlı ayrı ayrı da kullanabilen, hatta daha büyük çantaların içinde düzen sağlamak amaçlı da kullanılabilen portföy setini aldım.



Ben bu setteki parçaları yaz akşamlarında yemeğe giderken, plajda ve hatta plajdan öğlen yemeğe giderken cep telefonu, ruj, para ve kimlik taşımak üzere kullanmayı düşünüyorum. Ben 3’lü portföyümde mavi tonlarını tercih ettim ama mercan ve nar çiçeği hatta sarısı bile aklımda kaldı. Arkadaşım ise mercan tonlarını tercih etmiş.


Deriden tut plastik veya plaj çantasına, cüzdandan tut anahtarlık veya çanta aksesuarına, hatta yazlık plajlık ayakkabılara... Furla’ya mutlaka uğrayıp bakınmanızı tavsiye ederim. Ürünlerin fiyatları ise bana oldukça makul geldi.



Bu hafta sanat grubumun bu sezon için son buluşmasına katıldığımda İstanbul’da hava çok ısınmıştı ve adeta yaz gelmişti. Bütün grup arkadaşlarım yazlıklarını giyinmiş ve gencinden daha olgununa kadar bir çoğunda renk renk yazlık Furla çanta çeşitlerini gördüm. O gün, ben de sarı Furla çantamı kullanmıştım.
Bizim renkli Furla çantalarımız elimizde, 2014 yazına hazırız! Aklımızda kalan çantaları da Haziran’ın ilk yarısında Türkiye’deki indirime girecek olan Furla dükkanlarından alma niyetindeyiz... Ya siz?

Sevgiler,

Mor


Türkiye'de Tek Yetkili Furla Online Satışı İçin Link:

İngiltere İçin Link: